Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi, cilt.13, sa.Özel Sayı, ss.205-208, 2025 (TRDizin)
İspanya’da 1936-1939 yılları arasında yaşanan İç Savaş’ın arından, İspanyol milliyetçiliğini ve Katolik
inancı merkeze alan bir diktatörlük rejimi kurulmuştur. “Franco rejimi” olarak anılan bu dönem,
1977 yılında yapılan seçimler ve 1978 yılında kabul edilen anayasayla sona ermiştir. Demokratikleşme
sürecinde İspanya sağının en büyük partisi olan UCD ve başbakanı Adolfo Suárez ile Kral I. Juan Carlos
kurucu rol oynamıştır. Siyaseti merkezde toplayan yeni sistem, merkez sağ partilerle merkez sol parti
arasındaki ideolojik ayrımı silikleştirmiştir. Ancak yine de Franco’nun İspanya sağına bıraktığı kötü
miras, İspanya sağını bir süre iktidardan uzak tutmuş, 1982-1996 yılları arasında ülkenin merkez sol parti
PSOE tarafından yönetilmesine neden olmuştur. 1996 sonrasında ise sağ ve sol siyaset daha dengeli hale
gelmiş, iki büyük parti birbirinin devamı niteliğinde politikalar uygulayarak 2008’e kadar büyüyen bir
İspanya inşa etmiştir. Bu çalışma İspanya siyasetinde yaşanan üç büyük krizin, aşırı sağ ve sol partilerin
güç kazanmasına neden olduğunu iddia etmektedir. Bu krizlerden ilki 2008 yılından itibaren İspanya’da
etkileri görülen ekonomik kriz, ikincisi 2017 bağımsızlık referandumuyla en üst seviyeye çıkan Katalan
krizi ve üçüncü olarak da merkez sağ parti olan PP’nin içine girdiği yolsuzluk krizidir. Bu çalışmanın amacı,
Franco döneminde Katolik İspanyol milliyetçiliği üzerine inşa edilen sağ siyasetin, demokratikleşme
sürecinde İspanya yurttaşlığı temelinde nasıl liberal bir sağ kimliğe dönüştüğünü analiz etmek ve
1977-2008 arasında merkezde toplanan siyasetin yaşanan üç krizle nasıl uçlara kaydığını incelemektir.
Following the Civil War in Spain between 1936 and 1939, a dictatorial regime based on Spanish
nationalism and the Catholic faith was established. This period, known as the Franco regime, ended
with the elections held in 1977 and the constitution adopted in 1978. In the democratization process, UCD, the largest party of the Spanish right, and its prime minister Adolfo Suárez and King Juan Carlos
I played a founding role. The new system, which centralized politics, blurred the ideological distinction
between center-right parties and center-left parties. Nevertheless, the bad legacy Franco left to the
Spanish right kept it out of power for a while; the country was governed by the center-left party PSOE
between 1982 and 1996. After 1996, right and left politics became more balanced, and the two major
parties implemented successive policies and built a growing Spain until 2008. This study argues that three
major crises in Spanish politics led to the rise of far right and left-wing parties. The first of these crises
is the economic crisis that has affected Spain since 2008, the second is the Catalan crisis that reached
its peak with the 2017 independence referendum, and the third is the corruption crisis that the centerright
party, the PP, has entered into. The aim of this study is to analyze how right-wing politics, which
was built on Spanish Catholic nationalism during the Franco era, transformed into a liberal right-wing
identity on the basis of Spanish citizenship during the democratization process and to examine how the
politics that gathered in the center between 1977 and 2008 shifted to the extremes with the three crises.