2. ULUSLARARASI SANAT SEMPOZYUMU SÜRÜM 21, Muğla, Turkey, 5 - 07 October 2017, vol.1, no.1, pp.11-24
While
the rapidly advancing technology that we face daily and are involved in every
day is facilitating and speeding up our lives, it is also impacting the
understanding of art in the present day to a great extent. Art, media and
technology take their places among the major themes of the present Century.
This relation that has been going on for centuries between art and science has
offered new means to the artist and to art. It is clear that the avantgarde
tendencies appearing after Duchamp have an undenaible impact in the art of the
present day. As a result of this impact, works in contemporary art, where techniques
such as multimedia, photography and film are highlighted. With the elimination
of the limitations in art, even the most ordinary, simplest things became
aesthetic as a consequence of the significance brought on by the artist. As a result, the concept of aesthetic items
comes about. This situation that appeared especially in the post 1960 era has
caused artists to dwell on a new language of narration in conceptual art and
post modern works. Based on the union of art and technology, new spaces where art-technology
and scientific data are blended were created. Artists and scientists are now
moving together in the creative process and collaborating in science. The
understandings of art coming about as a result of this union has spread into a
very wide range from live tissues to live bacteria, from waste materials to
computer art. At this point where science and art are intertwined, the
extraordinary possibilities brought about by technology and their effects on
society created different reasons for artists to take advantage of technologies
in their works. Biological art that is one of the most distinctive examples of
the relationship between art and science is becoming an area that is developing
in time. Starting with the equipment and materials used in science, the artist
is using the laboratory as a sort of workshop. The materials of the artist
becomes a petri dish at certain times and a microscope at other times. The
object that is considered with an artistic point of view offers the observer to
query and observe conceptually from a different perspective. Thanks to new
technologies, the materials used have been transformed into objects that can be
artifically controlled rather than perceive the natural development in nature.
The improvement of genetic science and laboratory techniques at the start of
the 19th Century became a source of inspiration for artists of bio-art. The
advancement of genetics brought along with it new society-science, new
universe-science, new cultural trends and a new understanding of art and art
and artists were not excluded from this change while preparing to rebuild the
world and were included into the event. There are many artists in the world
that produce works by using bio-technology, genetic engineering and cloning
techniques. Furthermore, there are laboratories in some countries in Europe
where only biological art is created. Considered one of the pioneers of
biological art, Eduardo Kac produces his works using biological materials in
the laboratory environment.
Coming out at the start
of the 1990's with his radical works, joining together telerobotic and live
organisms, Eduardo Kac states that there must definitely be the active
development and transformation of a living being in the work performed in
biological art. A professor of art technology sciences, Eduardo Kac created
provocative works with new scientific techniques utilizing biotechnology and
genetics. Parallel to these advancements in science, the development of
biological art was closely observed to examine these relationships through the
art of Kac.
Hergün hepimizin karşı
karşıya olduğu, gündelik yaşamda iç içe olduğumuz hızla ilerleyen
teknoloji hayatımızı kolaylaştırıp hızlandırırken günümüz sanat anlayışını da büyük ölçüde
etkilemektedir. Sanat, medya, teknoloji ve yaratıcılık içinde bulunduğumuz
yüzyılın en önemli temaları arasında yerini almaktadır. Sanat ve bilim arasında
yüzyıllardır süregelen bu ilişki sanata ve sanatçıya yeni yollar sunmuştur. Duchamp sonrası
ortaya çıkan avangard eğilimler günümüz sanatında tartışılmaz bir etkiye sahip
olduğu açıktır. Bu etkinin bir sonucu olarak çağdaş sanatta multi-medya, fotoğraf, film gibi tekniklerin kullanıldığı işler
ön plandadır. Sanatın sınırlarının kaldırılması ile en sıradan, en basit şeyler
bile sanatçının yüklediği anlam sonucunda estetik bir hal almıştır. Netice
itibari ile estetik nesne kavramı ortaya çıkmaktadır. Özellikle 1960
sonrası ortaya çıkan bu durum kavramsal sanatta ve modernizm sonrası
yapıtlarda, sanatçıların yeni bir anlatım dili üzerinde durmalarına sebep olmuştur. Sanat ve
teknoloji birlikteliğine dayalı olarak, sanat-teknoloji
ve bilimsel verilerin harmanlandığı yeni alanlar yaratılmıştır. Artık sanatçı
ve bilim adamı yaratıcı süreçte birlikte hareket etmeye başlamış, bilimle
işbirliği içine girilmiştir. Bu birlikteliğin sonucunda ortaya çıkan sanat anlayışları
canlı dokulardan, canlı bakterilere, atık malzemeden, bilgisayar sanatına kadar çok geniş bir
yelpazeye yayılmış durumdadır. Bilim ve sanatın iç içe geçtiği bu noktada ise
teknolojinin getirdiği sıradışı olanaklar ve toplumun üzerindeki etkileri sanatçılarında
yapıtlarında teknolojiden faydalanmaları için farklı sebepler ortaya
çıkartmıştır. Sanat ve bilim arasındaki ilişkinin en belirgin örneklerinden
biri olan biyolojik sanat zaman içerisinde gelişen bir alan olmaktadır. Bilimde
kullanılan ekipman ve malzemelerden yola çıkan sanatçı laboratuvarıda bir nevi
atölye olarak kullanmaktadır. Sanatçının malzemesi kimi zaman bir petri kabı kimi
zaman bir mikroskop olmaktadır. Sanatsal bir bakış açısıyla ele alınan
nesne izleyiciye başka bir perspektiften kavramsal olarak sorgulama ve
gözlemleme olanağı sunmaktadır. Kullanılan materyaller yeni teknolojiler
sayesinde doğadaki doğal gelişimi algılamaktan ziyade yapay olarak kontrol
edilebilen bir nesneye dönüştürülmüştür. 19. Yüzyılın
başlarında genetik bilimin ve laboratuvar tekniklerinin gelişmesi bio-art sanatçıları için ilham kaynağı olmuştur. Genetik
bilimin ilerlemesi, beraberinde yeni toplum-bilim, yeni evren-bilim,
yeni kültürel akımlar ve yeni sanat anlayışı
getirerek, dünyayı tekrar inşa etmeye hazırlanırken sanat ve sanatçıda bu
değişim ve gelişimin dışında kalmayarak olaya dahil olmuştur. Dünyada bio-teknoloji, genetik mühendislik ve klonlama yöntemleri
kullanarak eserler üreten bir çok sanatçı vardır. Dahası Avrupadaki bazı
ülkelerde yanlızca biyolojik sanat yapılan laboratuvarlar bulunmaktadır.
Biyolojik sanatın öncülerinden sayılan Eduardo Kac, laboratuvar ortamında
biyolojik materyaller kullanarak eserlerini üretmektedir.
1990 ‘lı yılların başında telerobotik ve canlı organizmaları birleştirerek radikal çalışmaları
ile ortaya çıkan Eduardo Kac, biyolojik sanatta
yapılan işin içinde mutlaka bir canlının aktif bir gelişiminin ve değişiminin
olması gerektiğini söyler. Sanat ve teknoloji bilimleri profesörü olan Eduardo Kac, biyoteknoloji ve genetiği kullanarak yeni bilimsel teknikler ile
kışkırtıcı işler yaratmıştır. Bilimdeki bu ilerlemelere paralel bir şekilde biyolojik sanatın gelişimine yakından
bakarak Kac'ın sanatı üzerinden bu
ilişkiler incelenmiştir.