Bio Art and Eduardo Kac


Creative Commons License

Altuğ Taşkanal G.

2. ULUSLARARASI SANAT SEMPOZYUMU SÜRÜM 21, Muğla, Turkey, 5 - 07 October 2017, vol.1, no.1, pp.11-24

  • Publication Type: Conference Paper / Full Text
  • Volume: 1
  • City: Muğla
  • Country: Turkey
  • Page Numbers: pp.11-24
  • Erzincan Binali Yildirim University Affiliated: No

Abstract

While the rapidly advancing technology that we face daily and are involved in every day is facilitating and speeding up our lives, it is also impacting the understanding of art in the present day to a great extent. Art, media and technology take their places among the major themes of the present Century. This relation that has been going on for centuries between art and science has offered new means to the artist and to art. It is clear that the avantgarde tendencies appearing after Duchamp have an undenaible impact in the art of the present day. As a result of this impact, works in contemporary art, where techniques such as multimedia, photography and film are highlighted. With the elimination of the limitations in art, even the most ordinary, simplest things became aesthetic as a consequence of the significance brought on by the artist.  As a result, the concept of aesthetic items comes about. This situation that appeared especially in the post 1960 era has caused artists to dwell on a new language of narration in conceptual art and post modern works. Based on the union of art and technology, new spaces where art-technology and scientific data are blended were created. Artists and scientists are now moving together in the creative process and collaborating in science. The understandings of art coming about as a result of this union has spread into a very wide range from live tissues to live bacteria, from waste materials to computer art. At this point where science and art are intertwined, the extraordinary possibilities brought about by technology and their effects on society created different reasons for artists to take advantage of technologies in their works. Biological art that is one of the most distinctive examples of the relationship between art and science is becoming an area that is developing in time. Starting with the equipment and materials used in science, the artist is using the laboratory as a sort of workshop. The materials of the artist becomes a petri dish at certain times and a microscope at other times. The object that is considered with an artistic point of view offers the observer to query and observe conceptually from a different perspective. Thanks to new technologies, the materials used have been transformed into objects that can be artifically controlled rather than perceive the natural development in nature. The improvement of genetic science and laboratory techniques at the start of the 19th Century became a source of inspiration for artists of bio-art. The advancement of genetics brought along with it new society-science, new universe-science, new cultural trends and a new understanding of art and art and artists were not excluded from this change while preparing to rebuild the world and were included into the event. There are many artists in the world that produce works by using bio-technology, genetic engineering and cloning techniques. Furthermore, there are laboratories in some countries in Europe where only biological art is created. Considered one of the pioneers of biological art, Eduardo Kac produces his works using biological materials in the laboratory environment.

Coming out at the start of the 1990's with his radical works, joining together telerobotic and live organisms, Eduardo Kac states that there must definitely be the active development and transformation of a living being in the work performed in biological art. A professor of art technology sciences, Eduardo Kac created provocative works with new scientific techniques utilizing biotechnology and genetics. Parallel to these advancements in science, the development of biological art was closely observed to examine these relationships through the art of Kac.  

Hergün hepimizin karşı karşıya olduğu, gündelik yaşamda iç içe olduğumuz hızla ilerleyen teknoloji hayatımızı kolaylaştırıp hızlandırırken günümüz sanat anlayışını da büyük ölçüde etkilemektedir. Sanat, medya, teknoloji ve yaratıcılık içinde bulunduğumuz yüzyılın en önemli temaları arasında yerini almaktadır. Sanat ve bilim arasında yüzyıllardır süregelen bu ilişki sanata ve sanatçıya yeni yollar sunmuştur. Duchamp sonrası ortaya çıkan avangard eğilimler günümüz sanatında tartışılmaz bir etkiye sahip olduğu açıktır. Bu etkinin bir sonucu olarak çağdaş sanatta multi-medya, fotoğraf, film gibi tekniklerin kullanıldığı işler ön plandadır. Sanatın sınırlarının kaldırılması ile en sıradan, en basit şeyler bile sanatçının yüklediği anlam sonucunda estetik bir hal almıştır. Netice itibari ile estetik nesne kavramı ortaya çıkmaktadır. Özellikle 1960 sonrası ortaya çıkan bu durum kavramsal sanatta ve modernizm sonrası yapıtlarda, sanatçıların yeni bir anlatım dili üzerinde durmalarına sebep olmuştur. Sanat ve teknoloji birlikteliğine dayalı olarak, sanat-teknoloji ve bilimsel verilerin harmanlandığı yeni alanlar yaratılmıştır. Artık sanatçı ve bilim adamı yaratıcı süreçte birlikte hareket etmeye başlamış, bilimle işbirliği içine girilmiştir. Bu birlikteliğin sonucunda ortaya çıkan sanat anlayışları canlı dokulardan, canlı bakterilere, atık malzemeden, bilgisayar sanatına kadar çok geniş bir yelpazeye yayılmış durumdadır. Bilim ve sanatın iç içe geçtiği bu noktada ise teknolojinin getirdiği sıradışı olanaklar ve toplumun üzerindeki etkileri sanatçılarında yapıtlarında teknolojiden faydalanmaları için farklı sebepler ortaya çıkartmıştır. Sanat ve bilim arasındaki ilişkinin en belirgin örneklerinden biri olan biyolojik sanat zaman içerisinde gelişen bir alan olmaktadır. Bilimde kullanılan ekipman ve malzemelerden yola çıkan sanatçı laboratuvarıda bir nevi atölye olarak kullanmaktadır. Sanatçının malzemesi kimi zaman bir petri kabı kimi zaman bir  mikroskop olmaktadır. Sanatsal bir bakış açısıyla ele alınan nesne izleyiciye başka bir perspektiften kavramsal olarak sorgulama ve gözlemleme olanağı sunmaktadır. Kullanılan materyaller yeni teknolojiler sayesinde doğadaki doğal gelişimi algılamaktan ziyade yapay olarak kontrol edilebilen bir nesneye dönüştürülmüştür. 19. Yüzyılın başlarında genetik bilimin ve laboratuvar tekniklerinin gelişmesi bio-art sanatçıları için ilham kaynağı olmuştur. Genetik bilimin ilerlemesi, beraberinde yeni toplum-bilim, yeni evren-bilim, yeni kültürel akımlar ve yeni sanat anlayışı getirerek, dünyayı tekrar inşa etmeye hazırlanırken sanat ve sanatçıda bu değişim ve gelişimin dışında kalmayarak olaya dahil olmuştur. Dünyada bio-teknoloji, genetik mühendislik ve klonlama yöntemleri kullanarak eserler üreten bir çok sanatçı vardır. Dahası Avrupadaki bazı ülkelerde yanlızca biyolojik sanat yapılan laboratuvarlar bulunmaktadır. Biyolojik sanatın öncülerinden sayılan Eduardo Kac, laboratuvar ortamında biyolojik materyaller kullanarak eserlerini üretmektedir.  

1990 ‘ yılların başında telerobotik ve canlı organizmaları birleştirerek radikal çalışmaları ile ortaya çıkan Eduardo Kac, biyolojik sanatta yapılan işin içinde mutlaka bir canlının aktif bir gelişiminin ve değişiminin olması gerektiğini söyler. Sanat ve teknoloji bilimleri profesörü olan Eduardo Kac, biyoteknoloji ve genetiği kullanarak yeni bilimsel teknikler ile kışkırtıcı işler yaratmıştır. Bilimdeki bu ilerlemelere paralel bir şekilde biyolojik sanatın gelişimine yakından bakarak Kac'ın sanatı üzerinden bu ilişkiler incelenmiştir.