IV. ULUSLARARASI MESLEKİ VE TEKNİK BİLİMLER KONGRESİ, Erzurum, Türkiye, 7 - 09 Aralık 2018, cilt.2, ss.2222-2235
Toplumda
kapsayıcı ve üstün güce sahip olan siyasal iktidarın bu gücünü kötüye kullanmasını
engelleyen en temel ilkelerden biri “hukuk devleti” ilkesidir. Yargı organı,
kamu gücüne sahip olan siyasal iktidara göre daha zayıf konumda olan bireyi
koruyarak hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini sağlar. Kuvvetler ayrılığı ve
hukuk devleti ilkeleri gereğince yargı organın, siyasal iktidarı kullanan
organlardan (yürütmeden) ve aynı zamanda yasamadan ayrı ve bağımsız olmalıdır.
Zira ancak bu bağımsızlık sayesinde yargı organı, yasama ve yürütme
organlarının hukuka uygun hareket etmelerini denetleyebilir. Hukuk devleti, kuvvetler
ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkeleri gereğince yasama ve yürütme organı
(bütün idari makamlar), yargının verdiği kararlara müdahale etmemesi,
değiştirmeye ve etkilemeye teşebbüs dahi etmemesi ve diğer yandan yargı
kararlarına azami düzeyde saygı göstermesi gerekir. Diğer bir ifadeyle bir
yandan hakimler hiçbir tesir altında kalmadan yargılama yapıp karar vermeli,
diğer taraftan da bütün idari makamların bu kararlara saygı göstermesi ve yerine
getirmesi (kararlara uyması) gerekir. Be nedenle yargının bağımsızlığının,
hakkaniyetli ve vicdani kararların verilmesi açısından, önemi büyüktür ve bu
bir zorunluluktur.
Hakimler, yargılama faaliyetlerini yürütürken hiçbir etki,
baskı ve tehdit altında kalmadan tam bir hürriyet içinde vicdani olarak hareket
ederek karar verirler. Zira hakimlerin bağımsızlığı aynı zamanda yargı
bağımsızlığına, yargı bağımsızlığı da hakimlerin bağımsızlığına bağlıdır. Bu
bağlamda hakimlerin bağımsızlığı kavramını, hakimlerin, yasama ve yürütme
organlarından tam manasıyla bağımsız olarak, Anayasaya, kanunlara ve hukuka uygun
olarak kendi vicdani kanaatlerine göre karar vermeleri şeklinde ifade edebiliriz.
Hakimlerin tam anlamıyla tarafsızlığının ve bağımsızlığının sağlanabilmesi için
hakimlerin her türlü etki, baskı, korku ve tehditlerden korunması gerekir. Bu
nedenle hakimlerin bağımsızlığı ilkesi Anayasanın 138. maddesinde; “Hâkimler,
görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî
kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” şeklinde ifade
edilmiştir.
Hakimlerin hukuka (Anayasa ve kanunlara), hakkaniyete ve
vicdani kanaatlerin e göre karar vermeleri; bütün organlara ve idari makamlara
karşı hakimlik bağımsızlığına ve teminatına sahip olmalarına bağlıdır. Ancak bu
bağımsızlık ve güvence sayesinde yargılamaların adil olarak yürütülmesi
sağlanabilir. Hakimlerin mezkur bağımsızlık ve tarafsızlığının
sağlanabilmesinin; hukukun üstünlüğüne dayalı, demokratik bir devletin
vazgeçilmez unsurlarından biri olan basın özgürlüğü ile masumiyet karinesinin,
kamusal çıkarlar ile şüphelinin/sanığın kişisel çıkarlarının doğru değerlendirilmesine
uygun bir biçimde kullanılmasına bağlıdır. Bilhassa soruşturma evresinde
kamuoyunun doğrudan bilgilendirilmemesi sebebiyle, işlenen suçla ilgili olsun
ya da olmasın, gerçeğe aykırı haberler yayınlanabilmektedir. Bu durumda da masumiyet
karinesi ya da “lekelenmeme hakkı” zedelenmektedir. Basın meslek etiğine
uygun olarak anılan ilkelere uymak suretiyle doğru bilgilerin temin edilmesine
imkan sağlanabilmesi için medya mensuplarının yargı yoluyla olan iletişiminin
güçlendirilmesi ve diğer kanuni süreçler hakkında yapılacak bilgilendirmeler
adaleti ve yargıya olan güveni artıracaktır. Ancak bu bilgilendirmenin veya
haber alma hürriyetinin bilhassa devam eden davalar üzerinde etki oluşturacak
bir biçimde de yapılmaması gerekir. Aksi halde şüpheli/sanığın “lekelenmeme
hakkı” zedelenebilir.
Görüldüğü üzere “masumiyet karinesi” ile “yargı organının
bağımsızlığı” arasında doğrudan bir ilişki vardır. Zira yönlendirme ve algı oluşturma
etkisine sahip olan medya kişilerin suçlu olduğu konusunda toplum üzerinde etki
oluşturabilir. Bu da “yargı organının tarafsızlığı ve bağımsızlığı”na menfi
tesir edebilir. Şayet bu tür hususlar engellenemezse, kişilerin suçluluğuna
yargı değil, medya karar vermiş olacaktır.
AİHM de demokratik bir toplum için basın hürriyetinin, yargı
erki otoritesinin saygınlığının korunması ve masumiyet karinesinin temel koşul
olduğunu kabul etmektedir. Ancak AİHS’den ve AİHM içtihatlarından basın
hürriyetinin sınırsız olma dığını da görmekteyiz. Nitekim ifade özgürlüğünün,
yargı erkinin otoritesinin bağımsızlığının korunması ve masumiyet karinesi ile
çatışması durumunda de basın hürriyetinin bazı sınırlamalar getirmiştir. Ancak
öngörülen bu sınırlamaların sıkı bir denetime tabi tutulduğu söylenebilir. Bu
çalışmada yargı bağımsızlığı ilkesinin basın hürriyeti ve masumiyet ilkeleri ile
çatışması durumu kısaca değerlendirilecektir.