YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE TARAFSIZLIĞININ BASIN HÜRRİYETİ VE MASUMİYET İLKELERİ İLE ÇATIŞMASI DURUMUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ


Kaya S.

IV. ULUSLARARASI MESLEKİ VE TEKNİK BİLİMLER KONGRESİ, Erzurum, Türkiye, 7 - 09 Aralık 2018, cilt.2, ss.2222-2235

  • Yayın Türü: Bildiri / Tam Metin Bildiri
  • Cilt numarası: 2
  • Basıldığı Şehir: Erzurum
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.2222-2235
  • Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Toplumda kapsayıcı ve üstün güce sahip olan siyasal iktidarın bu gücünü kötüye kullanmasını engelleyen en temel ilkelerden biri “hukuk devleti” ilkesidir. Yargı organı, kamu gücüne sahip olan siyasal iktidara göre daha zayıf konumda olan bireyi koruyarak hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini sağlar. Kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ilkeleri gereğince yargı organın, siyasal iktidarı kullanan organlardan (yürütmeden) ve aynı zamanda yasamadan ayrı ve bağımsız olmalıdır. Zira ancak bu bağımsızlık sayesinde yargı organı, yasama ve yürütme organlarının hukuka uygun hareket etmelerini denetleyebilir. Hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkeleri gereğince yasama ve yürütme organı (bütün idari makamlar), yargının verdiği kararlara müdahale etmemesi, değiştirmeye ve etkilemeye teşebbüs dahi etmemesi ve diğer yandan yargı kararlarına azami düzeyde saygı göstermesi gerekir. Diğer bir ifadeyle bir yandan hakimler hiçbir tesir altında kalmadan yargılama yapıp karar vermeli, diğer taraftan da bütün idari makamların bu kararlara saygı göstermesi ve yerine getirmesi (kararlara uyması) gerekir. Be nedenle yargının bağımsızlığının, hakkaniyetli ve vicdani kararların verilmesi açısından, önemi büyüktür ve bu bir zorunluluktur.

Hakimler, yargılama faaliyetlerini yürütürken hiçbir etki, baskı ve tehdit altında kalmadan tam bir hürriyet içinde vicdani olarak hareket ederek karar verirler. Zira hakimlerin bağımsızlığı aynı zamanda yargı bağımsızlığına, yargı bağımsızlığı da hakimlerin bağımsızlığına bağlıdır. Bu bağlamda hakimlerin bağımsızlığı kavramını, hakimlerin, yasama ve yürütme organlarından tam manasıyla bağımsız olarak, Anayasaya, kanunlara ve hukuka uygun olarak kendi vicdani kanaatlerine göre karar vermeleri şeklinde ifade edebiliriz. Hakimlerin tam anlamıyla tarafsızlığının ve bağımsızlığının sağlanabilmesi için hakimlerin her türlü etki, baskı, korku ve tehditlerden korunması gerekir. Bu nedenle hakimlerin bağımsızlığı ilkesi Anayasanın 138. maddesinde; “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” şeklinde ifade edilmiştir.

Hakimlerin hukuka (Anayasa ve kanunlara), hakkaniyete ve vicdani kanaatlerin e göre karar vermeleri; bütün organlara ve idari makamlara karşı hakimlik bağımsızlığına ve teminatına sahip olmalarına bağlıdır. Ancak bu bağımsızlık ve güvence sayesinde yargılamaların adil olarak yürütülmesi sağlanabilir. Hakimlerin mezkur bağımsızlık ve tarafsızlığının sağlanabilmesinin; hukukun üstünlüğüne dayalı, demokratik bir devletin vazgeçilmez unsurlarından biri olan basın özgürlüğü ile masumiyet karinesinin, kamusal çıkarlar ile şüphelinin/sanığın kişisel çıkarlarının doğru değerlendirilmesine uygun bir biçimde kullanılmasına bağlıdır. Bilhassa soruşturma evresinde kamuoyunun doğrudan bilgilendirilmemesi sebebiyle, işlenen suçla ilgili olsun ya da olmasın, gerçeğe aykırı haberler yayınlanabilmektedir. Bu durumda da masumiyet karinesi ya da “lekelenmeme hakkı” zedelenmektedir. Basın meslek etiğine uygun olarak anılan ilkelere uymak suretiyle doğru bilgilerin temin edilmesine imkan sağlanabilmesi için medya mensuplarının yargı yoluyla olan iletişiminin güçlendirilmesi ve diğer kanuni süreçler hakkında yapılacak bilgilendirmeler adaleti ve yargıya olan güveni artıracaktır. Ancak bu bilgilendirmenin veya haber alma hürriyetinin bilhassa devam eden davalar üzerinde etki oluşturacak bir biçimde de yapılmaması gerekir. Aksi halde şüpheli/sanığın “lekelenmeme hakkı” zedelenebilir.

Görüldüğü üzere “masumiyet karinesi” ile “yargı organının bağımsızlığı” arasında doğrudan bir ilişki vardır. Zira yönlendirme ve algı oluşturma etkisine sahip olan medya kişilerin suçlu olduğu konusunda toplum üzerinde etki oluşturabilir. Bu da “yargı organının tarafsızlığı ve bağımsızlığı”na menfi tesir edebilir. Şayet bu tür hususlar engellenemezse, kişilerin suçluluğuna yargı değil, medya karar vermiş olacaktır.

AİHM de demokratik bir toplum için basın hürriyetinin, yargı erki otoritesinin saygınlığının korunması ve masumiyet karinesinin temel koşul olduğunu kabul etmektedir. Ancak AİHS’den ve AİHM içtihatlarından basın hürriyetinin sınırsız olma dığını da görmekteyiz. Nitekim ifade özgürlüğünün, yargı erkinin otoritesinin bağımsızlığının korunması ve masumiyet karinesi ile çatışması durumunda de basın hürriyetinin bazı sınırlamalar getirmiştir. Ancak öngörülen bu sınırlamaların sıkı bir denetime tabi tutulduğu söylenebilir. Bu çalışmada yargı bağımsızlığı ilkesinin basın hürriyeti ve masumiyet ilkeleri ile çatışması durumu kısaca değerlendirilecektir.