8. Uluslararası Sosyal Bilgiler Eğitimi Sempozyumu, Ankara, Türkiye, 7 - 09 Kasım 2019, ss.348-349
İnsanoğlu sosyal bir varlık olması hasebiyle var olduğu günden bu yana gerek kendi
çevresinde gerekse dünyada olup bitenleri hep öğrenmek istemiş ve bir iletişim kurma merakı
içerisinde bulunmuştur. İnsanoğlunun bu bitmek tükenmek bilmeyen arzusu zamanla var
olduğu çevreyi aşarak kültürlerarası etkileşimi meydana getirmiştir Anadolu coğrafyası da
konumu gereği bu etkileşim ağının hep merkezinde yer almış ve çeşitli uygarlıkların filizlenip
boy verdiği, Doğu ile Batı arasında bir kültür sentezi halini alan çok önemli bir vizyon
kazanmıştır. Öyle ki tarih öncesi çağlardan başlayarak birçok uygarlık bu emsali olmayan
coğrafyada buluşmuş ve karşılıklı kültür alış-verişinde bulunarak binlerce yıllık uygarlık
kalıntılarını vatan topraklarımıza büyük bir miras olarak serpiştirmişlerdir. Her biri farklı
kültürel aidiyetlere mensup olmalarına karşın Anadolu coğrafyası bünyesinde barınmış olan
bu uygarlıklar Anadolu uygarlıkları adı altında tek bir potada toplanmış, bırakmış oldukları
birbirinden güzide eserlerle Anadolu’nun maddi ve manevi değerlerini bir bütün olarak tüm
dünyaya yansıtmışlar ve Anadolu’yu bir uygarlıklar başkenti haline getirmişlerdir. Özellikle
11. asırda Orta Asya’dan büyük kitleler halinde gelen Oğuz ve Türkmen boyları,
Anadolu’nun bugünkü kültürel yapısını oluşturmaya başlamış, Malazgirt zaferiyle birlikte
kurulan Anadolu Beylikleri, Selçuklu Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde ise
Anadolu kültürü doruk noktasına ulaşmıştır. Böylelikle Anadolu’da vücut bulmuş tüm
uygarlıkları, devletleri ya da toplulukları tek bir yapı içerisinde ele alan halk kültürü kavramı
yaratılmış ve bir toplumun sahip olabileceği en temel değerler olan bilim, sanat, edebiyat,
teknoloji, dil ve din gibi öğeler bütünleşerek toplumun tamamını yansıtan bir kültür mozaiği
halini almıştır. İşte Anadolu’nun günümüz sosyo-kültürel yapılaşması da bu tarihsel süreçteki
zengin kültürel etkileşim sonucunda ortaya çıkmıştır.Kültür kavramı bir toplumu yaratan tüm
bireylerin ortak mirasıdır ve bir toplumun var olması, kökleşebilmesi bu mirası kullanabilme
becerisine bağlıdır. Asırların deneyimlerinden günümüze dek biçimlenerek gelmiş bu
oluşumun dinamik bir şekilde varlığını sürdürebilmesi sürecinde sosyal bilgiler eğitiminin
büyük bir role sahip olduğu yadsınamaz. Zira sosyal bilgiler, bireyin var olduğu toplumu
tanımasına yardımcı olan ve interdisipliner bir anlayışla diğer bilimlerden faydalanarak
bireyin sosyal ve fiziki çevresiyle olan etkileşimini; geçmiş, bugün ve gelecek ekseninde
şekillendiren bir ders programıdır. Ayrıca amaçları arasındaki, öğrencilerin Türk kültürünü
ve tarihini oluşturan temel öğe ve süreçleri kavrayarak onlarda millî bir bilinç oluşturmak ve
kültürel mirasın korunup geliştirilmesi için onlara gerekli sorumlulukları kazandırmak ifadesi
bu konuda üstlendiği misyonun önemine işaret etmektedir. Nitekim bundan bir asır öncesi
Amerika Birleşik Devletleri’nde farklı kültürel etnisitelere sahip toplulukların kaynaşması ve
ortak bir kültürün oluşturulması amacına yönelik olarak eğitimden yararlanılmış ve sosyal
bilgiler bir çözüm önerisi olarak ortaya çıkarılmıştır. Ülkemizde ise yine aynı amaçla sosyal
bilgiler, öğrencilerine yaşayan bir geçmiş sunma eğilimiyle, Anadolu’da vücut bulmuş tüm
uygarlıkları tek bir kültür çatısı altında ele alarak birlik ve beraberliğin, hoşgörünün,
dayanışmanın odağında; din, dil, ırk, cinsiyet, mezhep ayrımı gözetmeksizin tıpkı yüzlerce
yıl önce bu eşsiz coğrafyada ekilmiş olan kardeşlik tohumlarının günümüz küresel
düzleminde filizlenerek yeşerdiğini tekrardan tüm dünyaya gösterdiğimiz bir süreç olarak
ortaya çıkmıştır. Bunun en somut örneği değil midir her yıl ülkemize sığınmak için göç eden
mülteci kardeşlerimizle bir kültür kaynaşması yaşamamız ve onları yabancılaştırmadan öz
kültürümüzle kucaklayıp atalarımızdan aldığımız bu kutsal görevin bilinciyle yeniden bir
kültürlerarası etkileşime ev sahipliği yapmamız. Elbette bu konuda sosyal bilgiler
öğretmenlerine düşen en büyük görev; milli birlik ve beraberlik ruhuyla, Türk kültürünün
temel yapısını ve değerlerini, tarihsel bir süreçle geçmiş ve gelecek arasında bağ kurarak
benimseyen, bu değerleri koruyup yaşatabilecek bilince ve sorumluluğa sahip bireyler
yetiştirmek ve sahip oldukları bu zengin kültürel mirası küresel boyutta en iyi şekilde temsil
edebilmelerinde onlara yol göstermektir.